Dünya Destanları
İLYADA
Eski Yunan’da, şair Homeros’un yazdığı varsayılan büyük bir destandır.
Bir başka Homeros destanı olan Odeysseia ile birlikte, batı
edebiyatının en eski örneği ve tüm zamanların en güzel şiirlerinden
sayılır.
Hem İlyada hem de Oysseisa, Truva Savaşı ve bu savaşta yer alan
insanlarla ilgili söylenceleri dile getiren, koşukla yazılmış
destanlardır. Tarihçiler Yunanistan’tandaki Akhalar ile Batı Anadolu’da
yaşamış olan Truvalılar arasındaki bu savaşın yaklaşık İ.Ö. 1199’da
geçtiği görüşündedir. Akhalar’ın Truva’yı kuşatmalarının ise10 yıl
sürdüğü sanılmaktadır. Bu konuda o kadar çok öykü ve söylence vardır
ki, hangisinin gerçek hangisinin uydurma olduğunu bilme olanağı yoktur.
Yunanca’da Truva’nın bir adının da İlios olmasından dolayı Homeros’un
destanı İlyada adını aldı. Homeros, yaşadığı dönemde herkesin bu öyküyü
bildiğini düşünerek, Truva kuşatmasını baştan sona anlatmaz ;savaşın
10.yılında sadece dört gün içinde geçen olayları anlatır .Savaş
neredeyse bitmek üzeredir. Truva efsanesinin bu bölümü “ Aşil’in Öfkesi
" olarak bilinir.
İlyada’nın Öyküsü
Kral Agamemnon, Truva Savaşı sırasında Akhalar’ın başkomutanıydı.
Kralın en yiğit ve başına buyruk savaşçısı olan Aşil, kimseye boyun
eğmeden, kendi bildiğince hareket ediyordu. Aşil’in savaşta kaçırdığı
Briseis adında Truvalı bir kız yüzünden Aşil ile Agamemnon arasında
anlaşmazlık çıktı. Tutsağı olan bir kızı babasına geri vermeye razı
olan Agamemnon, onun yerine Aşil’in sevdiği Briseis’i istiyordu.
Agamemnon’a boyun eğmek zorunda kalan Aşil, kızı ona verdi. Ne var ki,
hırsını alamayarak savaştan çekildi. Agamemnon’u cezalandırması için,
deniz tanrıçası olan annesi Thetis’i çağırdı. Thetis, tanrıların kralı
Zeus’tan yardım istedi. Böylece çok geçmeden yalnızca Aşil ve Agamemnon
değil, tanrı ve tanrıçalarda kavgaya karıştı.
Tanrıların işe karışması Yunan askerlerini telaşlandırdı. Agamemnon,
gördüğü bir düşe aldanarak, ordusuna artık Yunanistan’a dönüleceğini
bildirdi. Askerlerin Truva’yı ele geçirmeden dönmek istemeyeceklerini
sanarken, onların gitmeye can attıklarını görmek onu düş kırıklığına
uğrattı. Yunanlı komutanlar orduyu yeniden savaş düzenine sokmakta
güçlük çektiler. Bütün bu olaylar Yunan ordusunun savaş gücünü ve
birliğini zayıflatmıştı.
İki ordu arasında savaş yeniden başlarken, Paris’in kardeşi Hektor,
savaşın nedeni Paris’in Sparta Kralı Menelaos’un karısı Helen ‘i
kaçırması olduğuna göre, anlaşmazlığın Paris ile Menelaos arasında
dövüşle çözümlenmesini önerdi. Bu dövüşte tam Paris yenilecekken,
annesi olan tanrıça Afrodit onu son anda kaçırarak kurtardı. Böylece
ordular arasında bir kez daha savaş başladı.
Truva alanında her iki tarafın savaşçıları göğüs göğüse , yiğitçe
çarpıştılar. Ne var ki, asıl kahramanlar ortada yoktu. Aşil savaşa
katılmama kararında diretiyordu; Truvalı Paris ise yenilginin acısını
dindirmeye çalışıyordu. Truvalılar’ın en yiğit savaşçısı Hektor,
kardeşi Paris’ten hesap sormak ve karısını görmek için geri çekilmişti.
Hektor ve Paris sonunda savaş alanına döndükleri zaman, Truvalılar
Akhalar’dan biraz daha güçlü durumdaydı. Cesareti kırılan Agamemnon,
Aşil’in savaşa dönmesini sağlamaya karar verdi. Aralarındaki
anlaşmazlığı gidermek amacıyla ona bir mektup gönderdiyse de Aşil onun
isteğini reddetti.
Aşil olmasa da Yunanlıların savaşı sürdürmek zorundaydı. Durum iyice
kötüye gidiyordu. Agamemnon’la birlikte birçok savaşçı yaralanmıştı.
Truvalılar’ın kıyıdaki Yunan gemilerine ulaşması an meselesiydi. Tam bu
sırada Yunanlılar’ı koruyan tanrılar işe karışarak onları engelledi.
Bunlardan yılmayan Truvalılar sonunda bir Yunan gemisini ateşe vermeyi
başardı. Aşil’in çok sevdiği dostu Patroklos olağanüstü bir cesaretle
Truvalılar’ın , gemilerini tümünü yakmasını engelledi. Bunun üzerine
Aşil kendi zırhını Potroklos’a vererek onun bu zırhla savaşa
katılmasını önerdi. Geri çekileceklerini düşündükleri Truvalılar’ı
izlememesi için uyardı. Ne var ki , Patroklos savaş heyecanıyla onların
peşine düştü ve Hektor, insanların yazgısını belirleyen tanrıların
yardımıyla, onu öldürdü. Truvalılar zaferin coşkusuyla Patroklos’un
zırhını kentte dolaştırdılar. Yunanlılar,Patroklos’un ölüsünü onların
elinden almaya başardı.
Patroklos’un ölümünden çok acı duyan Aşil, bunun hesabını Truvalılar’a
ödetmeye kararlıydı. Onu avutmak için gelen annesi Thetis, Aşil’e yeni
bir zırh armağan etti ve öcünü almasına yardım edeceğine söz verdi.
Aşil vakit geçirmeden savaşa katıldı. Bu amansız savaşa bütün tanrılar
karışmıştı. Aşil çok sayıda düşmanını öldürdükten sonra sonunda, Truva
surlarının dibinde Hektor’la karşı karşıya geldi. Bu son vuruşmada
Hektor yenilerek öldürüldü. Aşil, Hektor’un ölüsünü arkasında
sürükleyerek, arabasıyla Truva’nın çevresinde üç kez dolaştı.
Homeros’un öyküsü, Yunan tarafında Patroklos’un cenaze töreniyle ve
Truva’da yaşlı Kral Priamos’un, oğlu Hektor’un ölüsünü fidye karşılığı
geri alışıyla son bulur. İlyada böylece sona erse de Homeros’un
okuyucuları, Paris’in sonradan Aşil’i öldüreceğini ve Truva’nın
öyküsünün kentin yerle bir olmasıyla son bulacağını bildikleri için,
yüreklerinde gelecekteki acıların ve sorunların ağırlığını duyarlar.
Destanın Yazılışı
Günümüze ulaşan en eski yapıt olsa da, Homeros’un büyük Truva
efsanesinin yalnızca bir bölümünü anlatmış olması ve sonrasını
okuyucuların bildiğini varsayması, İlyada’nın Yunanca yazılmış ilk
edebiyat ürünü olmadığını gösterir. Homeros’un bu destanında yıllar
önce, Truva savaşına ilişkin pek çok öykünün anlatıldığı sanılmaktadır.
Bu konuyla ilgilenen bazı uzmanlar İlyada’nın yetenekli bir yazarın
derlediği bir balatlar ya da destanlar bütünü olduğunu ileri sürer.
Homeros diye birinin hiçbir zaman yaşamadığı, Homeros adının, destanda
yer alan balatları söyleyen, adı belli olmayan kişiler için
kullanıldığı kanısında olanlar da vardır. Ne var ki, yapıtın tamamını
okuyanlar bunu yazarın yalnızca bir kişi olabileceğini kavramakta
güçlük çekmezler.
Yaklaşık olarak İ.Ö. 8. yüzyılda yazılan 24 bölümlük İlyada destanı altılı ölçüyle yazılmış toplam 15 bin dizeden oluşur.
ODYSSEİA
Eski Yunan’da, şair Homeros’un yazdığı varsayılan iki büyük destandan
biridir. Destana adını veren kahraman Odysseus’un bir başka adı da
Ulysses’tir. Homeros’un öbür destanı bildiğimiz gibi İlyada’dır. Gerek
İlyada, gerek Odysseia,Yunanlılar’la Truvalı’lar arasındaki savaş
üstüne Yunanlılar’ın anlattığı bir dizi efsaneden oluşur.
Bu savaşta Yunan orduları Truva kentini on yıllık bir kuşatmadan sonra
ele geçirerek yerle bir ettiler. Homeros İlyada’da, kuşatmanın onuncu
yılında olup bitenleri anlatır oysa Odysseia’nın öyküsü daha sonra,
uzun savaşın bitiminde tüm Yunanlı kahramanlar evlerine dönerken
başlar. Bu türden birçok dönüş öyküsü yazıldıysa da Homeros,
Odysseus’un aşılması güç engeller ve serüvenler dolu öyküsünü çok güzel
bir şiir diliyle kaleme aldığı için Odysseia zamanımıza kadar
gelebilmiştir.
Odysseus’u, Yunanistan Yarımadası’nın batı kıyısı açıklarındaki İthake
Adası’ndaki evinde karısı Penelope ile oğlu Telemakhos beklemektedir. O
dönemde Anadolu’nun kuzeybatısındaki Truva kentinden küçük bir gemiyle
yelken açıp kara görünceye kadar yol almak olsa olsa iki ya da üç hafta
sürerdi. Ne var ki, bu yolculuk Odysseus’un on yılını aldı. Odysseia
aslında onun evine dönmesini geciktiren olayların öyküsüdür. Homeros
öyküyü, yolculuğun başlangıcında değil, sona oldukça yakın bir anda, su
perisi Kalypso’nun Odysseus’u birkaç yıl alıkoyduğu ada da başlatır.
Destan, tanrıların gökyüzündeki toplantılarında Odysseus’un artık
Kalypso’nun yanından ayrılarak evine dönmesine karar vermeleriyle
başlar. Eski Yunan efsanelerinde tanrılar hep insanların yaşantılarına
karışır ve bazen pek de adaletli sayılmayacak kararlar verirlerdi.
Tanrıların bazıları Odysseus’tan yanayken, bazıları da ondan nefret
ediyor ve ona kötülük etmek istiyordu. Baş düşmanıysa deniz tanrısı
Poseidon’du. Odysseus’un gemisinin sürekli olarak kazaya uğraması ve
rotasını şaşırması hep bu yüzdendir. Tanrılar Odysseus’u eve dönmesine
izin vermeyi kararlaştırdıkları zaman bile, Poseidon’un ona duyduğu
öfke sürmektedir.
Öte yandan, Odysseus’tan yana olan Savaş Tanrıçası Athena, Odysseus’un
oğlu Telemakhos’a öğüt vermek için toplantıdan sonra doğru İthake’ye
gider. Telemakhos ile Penelope birtakım sorunlarla yüz yüzedir.
Odysseus’un evine yerleşen komşu ülkenin ileri gelenleri Penelope’ye
artık kocası öldüğüne göre aralarından birini kendisine koca seçmesi
için bakı yapmaktadır. Penelope, ancak Odysseus’un yaşlı babası için
dokuduğu kefeni bitirdikten sonra karar vereceğini söyleyerek onları
oyalar. Gündüzleri dokuduğu kumaşları geceleri sökerek zaman kazanmaya
çalışır. Kılık değiştirip kendisini Odysseus’un eski bir arkadaşı
olarak tanıtan Athena’nın gelişi Penelope’yi büyük ölçüde rahatlatır.
Athena Telemakhos’a, babasını araması için yola çıkmasını salık verir.
Athena’nın da onunla birlikte çıktığı bu yolculuk, Penelophe’nin
kararını daha da geciktirmesini sağlar. Penelope ile evlenmek
isteyenler çok öfkelenerek, döndüğü zaman Telemakhos’u öldürmeyi
planlarlar.
Yunanistan’ı baştan başa dolaşan Telemakhos, sonunda Truva Savaşı’nın
çıkmasına neden olan Helen’in kocası Sparta Kralı Menelaos’tan
Odysseus’un bir ada da Kalypso’nun yanında olduğunu öğrenir. Oysa tam
bu sırada tanrılar Kalypso’nun Odysseus’u özgür bırakmasına karar
vermişlerdir. Odysseus Kalypso’nun yardımıyla bir sal yapıp denize
açılır, ama Poseidon’un nefreti bir kez daha felaketine neden olur.
Deniz tanrısı, bir fırtınayla salı batırır. Odysseus boğulmaktan
kurtulur ve yüzerek bir adaya çıkar. Adanın kralı olan Alkinoos’un kızı
Nausikaa Odysseus’u bulur ve ona yardım eder. Bu arada ona gönlünü
kaptıran ve orada kalması için yalvaran Nausikaa, Odysseus’u alıp
babasının sarayına götürür. Odysseus, Kral Alkinoos’a ve bütün
saraylara bu adaya ayak basıncaya kadar başından geçenleri anlatır.