Tatliaskim
Geleneksel Türk Tiyatrosu 81988cauba10

TURKISHNIGTS~PORTAL`A HOSGELDINIZ
IYI EGLENCELER DILERIZ

Tatliaskim
Geleneksel Türk Tiyatrosu 81988cauba10

TURKISHNIGTS~PORTAL`A HOSGELDINIZ
IYI EGLENCELER DILERIZ

Tatliaskim
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yapGeleneksel Türk Tiyatrosu I_icon_mini_members7rujj

 

 Geleneksel Türk Tiyatrosu

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Vedat_54
UYE
Uye

UYEUye
avatar


Erkek
Mesaj Sayısı : 49
Points : 0

Reputation : 0
Kayıt tarihi : 28/05/08

Geleneksel Türk Tiyatrosu Empty
MesajKonu: Geleneksel Türk Tiyatrosu   Geleneksel Türk Tiyatrosu EmptyÇarş. Mayıs 28 2008, 19:08

içindekiler :

*Geleneksel Türk Tiyatrosu hakkında bilgiler

*TÜRK SEYİRLİK OYUNU
a) HOKKABAZ
b) ÇENGİLER – KÖÇEKLER - CURCUNABAZLAR

*MEDDAH
*KUKLA
*KARAGÖZ
*ORTAOYUNU



Geleneksel Türk Tiyatrosu

Türk tiyatrosu yüzyılı aşkın süredir,kendi insanını kendi ulusal
sorunlarını, kendine özgü renk ve tarzıyla seyircisine aktaracak bir
biçem arayışı içerisindedir.Tanzifatla birlikte başlayan batılılaşma
eğiliminin katı bir biçimde reddettiği ,karşısına aldığı ve
imparatorluğun içinde bulunduğu yozlaşmanın birer belirtisi olarak
yorumladığı ‘kukla’, ‘karagöz’, ‘ortaoyunu’, ‘meddah’ , ‘çengi’ gibi
geleneksel seyirlik sanatlarımız, bu güçlü sahip çıkmayış karşısında,
baş döndürücü bir değişim süreci içerisinde son gösterilerini yaptılar.


Özellikle İstanbul’da odaklanan bu geleneksel seyirlik sanatlarımızdaki
bu susuş öyle hızla oluştu ki, zaten yazılı metine dayanmak alışkanlığı
olmayan bu gösterilerden yola çıkarak yeni bir biçem bileşimine
yönelmek isten genç kuşak sanatçıları için, değil otantik bir biçimde
yaşatılan bir örneği izleyip incelemek; Eski ustalarla konuşup bilgi
alışverişinde bulunma olanağı bile kalmamıştır. Kaybolan bu sanatlar
üzerine toplanan belgeleri, malzemeleri, film, fotoğraf, video, ses
kaydı gibi yöntemlerle saptanan bilgileri bir araya getiren bir
‘Geleneksel Seyirlik Sanatları Müzesi’ henüz kurulmuş değildir.Şimdi
‘Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun seyirlik oyunlarını inceleyelim.


TÜRK SEYİRLİK OYUNU


Türk seyirlik oyunları söze dayanan ve sözsüz oyunlar olarak ikiye
ayrılır:a) Sözsüz Oyunlar: Söze dayanmayan oyunlardır. Cambaz (İp
üzerinde ve dikili direkler üzerinde canıyla oynayanlar);Gözbağcılar
(bunların içinde yumurtabaz,hokkabaz,sihirbazlar da
bulunmaktadır);Dansçılar : köçek , çengi , kasebaz , curcunabaz,
mıtrakbaz cinaskeri ;Güçgösterisi : Zorbaz,
gürbaz,çanakbaz,sinibaz,parandebaz,şişebaz, ; Hayvanlarla gösteri
yapanlar : Maymunbaz,köpekbaz,ayıbaz, yılanbaz,; Fişa,eklerle gösteri
yapanlar :ateşbaz..Bir de anlamı tam olarak kestirilemeyen pehlivan-ı
kağıtbaz, pehlivan-ı kumarbaz vardır. Bunların da şans oyunları olup
seyirlik oyunlar içerisinde yeraldığı sanılmaktadır.
b) Sözlü Oyunlar: Sözsüz oyunlar kadar çeşitli olmamakla beraber, tüm
hikaye anlatıcı türleri,ortaoyunu ve benzeri oyun türlerini, karagöz ve
kukla oyunlarını bünyesinde toplar
Bunların dışında dramatik nitelikte iki oyun türü daha vardır: tulumcular ve savaş oyuncuları…


Tulumcuların iki görevi vardı.İlki şenliklerde oyun yeri ile seyirciyi
birbirinden ayırmaktı ; fakat bunu yaparken asık suratlı bir kolcu gibi
değil, şenlik havasına uygun bir biçimde güler yüzle,izleyicilerle
şakalaşarak yaparlardı.Deriden don ve külahlar giyer, ellerinde keçi
derisinden bir tulum taşırlardı.Bu tulumlar yağ,hava yada su ile
şişirilirdi ve hiç can yakmazdı.Tulumcular bu tulumları orta oyunundaki
şakşak gibi kullanarak seyircilerle şakalaşırlardıDramatik özellikteki
diğer bir gösteri türü de yalancı savaşlardır.Bu savaş oyunları karada
yada suda dekor olarak hazırlanan kaleler,gemilerde hasım kesime
ayrılan savaşçılarla yapılıyordu.Bu oyunlar dramatik bir gösteri gibi
önceden hazırlanmış olaylar dizisine uygun olarak kimi kez bir yapıntı,
kimi kez tarihteki bir savaşı canlandırarak yapılıyordu. Oyunlar hep
Osmanlılardın kazanıp düşman kalesine bayrağını dikmesiyle
sonuçlanırdı.Türk seyirlik oyunlarının sözlü olanlarında birtakım ortak
özellikler görülmektedir

- Taklit en önemli yeri tutuyordu,başlıca çatışma ve kişileştirme
yöntemiydi.İlk anlamıyla bir oyunun taklidi yapılmaktadır.Pişekar
ortaoyununa başlarken ‘falan oyunun taklidini aldım’ der ve söz konusu
olan bir oyunun yada olaylar dizisinin taklididir.Diğer bir anlamda da
İnsanların,hayvanların,kimi zaman cansız nesnelerin, hareketlerine,
davranışlarına, görünüşlerine benzemek, benzetmektir. Bazen de çeşitli
ağızların,dillerin , kusurlu kişilerin taklidi yapılırdı.Bu taklit çoğu
kez alayedici,aşağılayıcı,taşlayıcı bir yoldan yapılırdı.


- Genellikle karşıtlıktan yararlanılıyordu.Söyleşen iki kişi arasındaki
karşıtlığın vurgulanması en önemli öğelerden biriydi.Oyunlarda ‘dişi
konuşan’ diye adlandırılan kişi karşısındakine nükte yapmak fırsatını
verir.Buna ‘anahtar verme’ denir.Karagöz’de Hacivat;Ortaoyununda
Pişekar ‘dişi konuşan’ kişilerdir.Buna karşın ‘erkek konuşan’ diye
adlandırılıp’ laf yetiştiren kişi,Karagöz’de Karagöz, Ortaoyununda ise
Kavuklu’dur.


- Müzik, şarkı, dans, şaklabanlık ve soytarılık bu oyunların tümünde birbirine karışırdı.
- Eski seyirlik oyunlar iç içe geçmişti. Karagöz oynatanın meddahlık
ettiği,ortaoyununa çıktığı görüldüğü gibi, pek çok seyirlik oyunun
içerisinde başka seyirlik oyunlara da yer verildiği
görülmekteydi.Ortaoyununda hokkabazlık yapılır,karagöz oynatılırdı
- Oyunlar belirli bir metne dayanmadan doğaç oynanırdı.Örgütlenmiş
tiyatro gibi belirlenmiş oyun yerleri bulunmazdı.Ortaoyununun 19.Yy.da
sahnede oynanması denenmiş,ortaoyununu batı tiyatrosuna uygulamak için
denemeler yapılmış,bu arada ‘tuluat tiyatrosu’ ortaya çıkmıştır.


A. HOKKABAZ


Hokkabazlık, el çabukluğu, gözbağcılığı gibi bir hüner
gösterisidir.Diğer yandan da usta ile çırak arasındaki uzun ve komik
söyleşmelerle Karagöz, Ortaoyunu gibi sözlü oyunlara benzer.Bu oyun
adını ‘’hokka oyunu’’ ndan alır: Üç hokkadan birinin içerisine top
konulur ve hokkalar tersine çevrilirdi. Hokkaların yerleri el çabukluğu
ile değiştirilirdi.Altı boş gösterilen hokkanın içerisinden top çıkması
yada içi boş olduğu sanılan hokkanın boş çıkması oyunun başlıca
şaşırtmasıdır.Farklı numaralar da vardı: Dikine eğik tutulan bir sopa
üzerinde bir yumurtayı sıçratıp oynatmak,,paraları yok edip
değiştirmek,sağdan soldan bakır paralar çıkarak,boş tastan su dökmek
gibi…Hokkabazlığın, el çabukluğu yanında dil çabukluğunu da
gerektirmesinin yanı sıra Türk hokkabazlığının önemli bir özelliği de
yanındaki yardımcıları başka adıyla yardakçılarıyla söyleşmeleridir.Bu
yardakçılar oyun boyunca saklanıp gülünçlükler yapıyor, oyunun hilesini
çözmeye çalışıyormuş gibi yaparak seyirciyi güldürüyorlardı.Asıl amaç
oyun sırasında seyircinin ilgisini başka yöne dağıtarak oyun hilesini
örtmekti .


B. ÇENGİLER – KÖÇEKLER - CURCUNABAZLAR


Bunlar tıpkı bale sanatı gibi dramatik özelliği olan sahne dansı
gösterileriydi.Dansçıların çengi,köçek,tavşan , kasebaz, beççe gibi
adları vardı. Çengi ilk başta tüm dansçılara verilen bir isimdi.aha
sonra yalnızca kadın dansçılara çengi denmeye başlandı.Erkek dansçılara
ise daha çok köçek yada tavşan deniliyordu.


Çengi,köçek ve tavşanlar kendi içinde kollar meydana getiriyordu.her
kolda sarı çizme giyen bir kolbaşı ve kolbaşının yardımcısı,’sıracı’
denilen dört kişilik bir çalgı grubu,yardakçılar bulunuyordu.Temsil
verilen yerde çengileri hamam ustaları ve soyguncu denilen kadınlar
soyup giydirirler,makyajlarına ve süslerine yardım ederlerdi.


Çengiler üstlerinde ‘camadan’ denilen altınlarla işlenmiş kadifeden
kısa kolsuz bir üstlük,altlarında ‘üçetek’ adı verilen ipekli sırmayla
süslü bir entari,göğüslerini yarı açık gösteren hilal şeklinde yakalı
bir gömlek,bellerinde altın ve gümüşle süslü bir kemer,ve saçlarında
altınlarla bezenmiş bir tepelik ile sahneye çıkarlardı.


Çengilerin çoğu tıpkı köçekler gibi cinsel sapkınlardı.Kadın kadına
sevişir,erkek kılığına girip ‘zeybek,kilci kalyoncu’ gibi oyunlara
çıkarlardı.Köçekler ise kadın tavırlı,profesyonel genç dansçık
erkeklerdi;Kız gibi giyinir saçlarını uzatırlardı.İpek kumaştan bir
fistan,sırtında ipek bir gömlek, başlarında hasır bir fes giyerlerdi.
Bunar da cinsel açıdan sapkınlardı.Zenginler köçekler için varlarını
yoklarını döker, yeni çeriler arasında köçekler uğruna kavgalar çıkardı.
Tavşanlarsa köçeklere benzer, fakat etek yerine şalvar giyer ve başlarına külah takarlar
Köçek,çengi ve tavşanların dansları göbek atma,gerdan kırma,omuz titretme,bel kıvırma gibi hareketlere dayanırdı.


3. MEDDAH


Meddah, anlatı bölümlerinin arasına söyleşmeli,taklitli,kişileştirmeli
bölümler yerleştirdiği için o da diğer dramatik türlere benzerlik
göstermektedir.karagöz oyunlarına çok yakınsa da çok zengin kaynaklara
dayanması,hikaye dağarcığının çeşitliliği,güldürmenin yanı sıra çeşitli
olayları da yansıtması ile onlardan ayrılır.Dede Korkut,Köroğlu gibi
geleneksel Türk kaynaklarından gelen konular,İslam geleneğinden gelen
dinsel konular,Hz. Ali’den gelen konular,İran geleneklerindeki
efsaneler içinde değişik mizaçları yansıtırdı.
Karagöz ve ortaoyununun salt gösterimci birer tiyatro olmasına
karşın,meddahların seçtiği konulara göre benzetmeci,gerçekçi tiyatroyu
zorladığı görülür.Karagöz ve ortaoyununda seyirci için oyun oyundur,
oyuncu da oyuncu; o nedenle oyun sırasında bir özdeşleşme,oyunun
havasına kendini kaptırma göremeyiz.Oysa meddah,seçtiği konuya göre
seyircide bir coşkunluk,üzüntü,merak,acıma duygusu yaratır.


Meddahlar hikayeye başlar ve bitirirken çeşitli söz kalıplarına
başvururlardı.Kimi kez çeşitli ağızlardan kısa taklitler yapılarak
hikayeye başlanır,hikayeden önce çeşitli tekerlemeler görülürdü.Daha
sonra meddah hikayesini anlatır ve hikayenin sorumluluğunu hikayenin
kaynağına bırakıp özür dilerdi.18.Yy.dan bir tanık , meddahların
kahvede hikaye anlatırken kimi zaman resmi bir haber kaynağı gibi
,hükümet çevrelerince siyaset yapmaları için görevlendirildiğini
söylemiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vedat_54
UYE
Uye

UYEUye
avatar


Erkek
Mesaj Sayısı : 49
Points : 0

Reputation : 0
Kayıt tarihi : 28/05/08

Geleneksel Türk Tiyatrosu Empty
MesajKonu: Geri: Geleneksel Türk Tiyatrosu   Geleneksel Türk Tiyatrosu EmptyÇarş. Mayıs 28 2008, 19:09

KUKLA


Geleneksel Türk Tiyatrosu üzerine pek çok araştırma yapılmış ancak
bunlarda kukladan pek az bahsedilmiştir.Bunun başlıca nedeni kukla
üzerine olan kaynakların bir çoğunun gölge oyunu sanılmasıdır.Diğer bir
nedense kukla gösterilerine,eldeki kaynakların kukla adını vermesi 17.
Yy.da başlamasıdır.Ancak ortaoyunu nasıl çok eskilerde başlamasına
rağmen adını 19.Yy.da aldıysa, kukla da 17.Yy.dan çok daha eskilere
dayanır.Türkiye’de yüzyıllar boyunca çeşitli kukla türlerinin bilinip
oynanmış olmasına karşın;kukla hiçbir zaman karagöz gibi ağırlığını
belli etmemiştir. Yaygın olarak kullanılan üç çeşit kukla vardı.


İSKEMLE KUKLASI:

Göğüslerinden yatay ip geçen bu kuklalar,çalgılar eşliğinde,aşağıdan
ipleri çekilerek sıçratıp dans ettirilir.Bu kuklaları daha çok sokak
göstericileri kullanırdı.


EL KUKLASI :

Başları ve kolları tahtadan ,gövdeleri bezdendir.Kuklacı elini kuklanın
içerisine sokar ; İşaret parmağıyla başını,baş ve orta parmağıyla da
kollarını oynatır.


İPLİ KUKLASI :

Yapımı el kuklasına göre daha zor olduğundan pek yaygın değildi.
Kuklanın eklem yerlerinin bir ip ile bağlanması ve bu iplerin ‘T’
şeklinde bir tahta parçasına tutturulması ile yapılırdı.


Türk kuklasında kişilerin özellikleri karagözdeki gibi keskin
çizgilerle belirtilmemiştir.Kukla oyununda karagözdeki gibi iki
birincil kişi buluruz.Bunlar ‘İbiş’ ile ‘İhtiyar’ dır.İbiş hep uşak
olur. Adı, efendisine bağlılığından ötürü ‘sadık’ tır.Ayrıca
‘’Durmuş,Tombul,Fıstık, Kıvrak, Kışkış’’ gibi isimler de alırdı.İbiş
kurnaz ve hazırcevaptır.Biçimsiz bir fesi vardır,püskülü sağa sola
kayar.Yanlış anlaşılmalar,çift anlamlı deyimler, açık saçık sözler
kullanır.diğer baş karakter olan İhtiyar ise çiftliğin sahibi varlıklı
bir kişidir. Bu iki karakter dışında ikincil kişiler de vardır.
Bunlardan biri genç aşık delikanlı ,diğeri de onun sevgilisi olan
kızdır.
Kukla oyunu konusunu Ortaoyunu ve Karagöz’den yada aşk hikayeleri ve halk efsanelerinden alırdı.


KARAGÖZ


Gölge oyununun Türkiye’ye ne zaman ve nasıl girdiğine baktığımız
zaman,16.Yy.da Mısır’dan girdiğini öğreniyoruz.17.Yy.da ise Karagöz’ün
tam şeklini aldığını biliyoruz.Asıl merak uyandıran tartışma konusu
Karagöz ile Hacivat’ın gerçekten yaşamış kişiler olup olmadığıdır.Gölge
oyununun bu iki kahramanı,halk tarafından öyle sevilmiştir ki onları
yaşamış kişiler olarak görmek istemişler ; Bazı söylentilerle onların
yaşadıklarını ileri sürmüşlerdir.Bu söylentilerden biri: Sultan Orhan
çağında Hacivat’ın duvarcı, Karagözün ise demirci ustası olduğu;
Bursa’da bir cami yapımında çalıştıkları;ancak söyleşmeleri ile diğer
işçileri de oyalayarak cami yapımını geciktirdiklerinden dolayı Sultan
Orhan tarafından ölümle cezalandırıldıklarıdır.


Karagöz’ün piri ve yaratıcısı Şeyh Küsteri sayılmıştır.Gerçekte oyunun
kurucusu ve yaratıcısı olduğu kesin değildir.Fakat önemli
olan,Karagözcülerin ,bulunmuş ve kurulmuş oyuna Şeyh Küsteri’yi
önder,koruyucu ve kurucu olarak seçmiş olmaları ve Şeyh’in adıyla oyuna
ciddi,yapıcı,eğitici,ibret verici bir temel bulmalarıdır.


KARAGÖZ’ÜN GELİŞİMİ



17.Yy da kesin biçimini alan Karagöz, daha sonraki yüzyılda büyük bir
ilerleme göstermiş,Türklerin en sevilen gösterisi olmuştur.Ne var ki
Karagöz’ün gelişimi içerisinde iki önemli sorun olmuştur.Bunlardan biri
Karagöz’ün toplumsal eleştiri ve taşlaması, diğeri de
açık-saçıklığıdır.Karagöz’ün ortadan kalkmasında batı tiyatrosunun
Türkiye’ye girişi kadar bu iki özelliğin de etkisi olduğu
söylenebilir.Karagöz oyunu açık bir biçimdir.Her olaya, her amaca
kendini uyduran bir yöntemdir.Üstelik Karagöz’ün kendine göre bir
dokunulmazlığı vardır.Dönemin din adamları ,kendi yönetimlerine ters
düştüğü halde Karagöz’ü hoş görecek bir neden bularak ona özel bir
dokunulmazlık alanı yaratmışlardır.Yabancı kaynaklar daha çok
Karagöz’ün açık-saçıklığı üzerinde durmuşlardır.Şüphesiz Karagözün
utanmasız bir yanı vardı.Sımsıkı,kapanık bir toplumda; Baskının
yarattığı kımıltısızlık içerisinde, bu yoldan bir kaçamak
aranması,topluma soluk verecek bir delik olarak kullanılması ancak
Karagöz’ün lehine yorumlanabilir.Karagöz’ün bolbol siyasi taşlamalara
başvurduğunu söylemiştik.Yine böyle bir oyun Abdülaziz’in ilk
yıllarında yaşlı devlet adamlarını çok ağır bir biçimde alaya alaraktan
oynanmış;fakat bu sefer yapılan taşlamalar fazla keskin bulunmuş ve
Karagöz oynatma izni kaldırılmıştır.Perdeye devlet ileri gelenlerinin
çıkarılmasının ağır cezalara bağlanmasıyla beraber, Karagöz,
ilginçliği,anlamı olmayan; kaba, bayağı bir güldürü durumuna
düşürülmüştür.Karagöz’ün siyasal taşlama ve açık-saçıklığına devlet
ileri gelenlerinin tepki göstermesi bir yandan da Batı tiyatrosunun
Türkiye’ye girmesi nedeniyle, Karagöz’ü sınırlayan bir tutumun gitgide
geliştiğini görüyoruz.


KARAGÖZ’ÜN BÖLÜMLERİ


a) Mukaddime


İlk olarak müzikle boş perdede gösterimlik denilen ,limon
ağacı,çalgıcılar,deniz kızı gibi, çoğu kez konuyla ilgisiz görüntüler
olur.Daha sonra tefin ritmine uygun bir biçimde perdenin solundan
Hacivat gelir,bir semai okur.Semai bitince Hacivat ‘’off….hay Hak’’
diyerek perde gazeline başlar.Perde gazelinde;Karagöz oyununun bir
öğrenek yeri olduğu,gazelin tasavvufi felsefi anlamı ve kurucusunun
Şeyh Küşteri olduğu belirtilir.Perde gazelinde padişaha yakarış da
yeralır.Çağın padişahını anmanın yanı sıra çoğu kez yönetim biçimi de
belirtilirdi.
Hacivat tüm bunlardan sonra bir beyit okuyup kendine kafadengi bir
arkadaş aradığını söyler ve arkadaşın özelliklerini saymaya başlar..
konuşmasını ‘’Bu gece işimizi Mevlam rastgetire! Yar bana bir
eğlence,aman bana bir eğlence’’ diyerek bitirir.Bu sırada perdenin sağ
köşesinden Karagöz gelir.İkisi dövüşürler.Dövüşte Hacivat kaçar,
Karagöz yere boyluboyunca uzanır ve bir tekerleme söyler.Bu,
‘’kılıklama’’ yada ‘’kılıklı zırva’’ diyebileceğimiz,aralarında hiçbir
mantık bağlantısı olmayan sözlerin bir anlam taşıyormuşçasına birbiri
ardına getirilmesidir.


b) Muhavere

Bu bölüm Karagöz ve Hacivat arasında geçer.İki kişiden fazla kişinin de
bu bölümde yer aldığı görülmüştür.Muhavere konularına örnek verelim:
Yalan küpü muhaveresi şöyledir.Çelebi en iyi yalanı söyleyecek olana
ödül verecektir.Hacivat karagöz’ü salık verir.Karagöz, Çelebi’nin
babasının kendi babasına borcu olduğunu söyler.Çelebi bu borcun
varlığını kabul etse babasının borcunu ödemek zorunda kalacak, yalan
olduğunu söylerse de ödülü Karagöz’e vermek zorunda kalacaktır.Bazı
muhavere konularında da tıpkı ortaoyunu tekerlemelerinde olduğu gibi
önce olmayacak bir olay gerçekmiş gibi anlatılır daha sonra da bir düş
olduğu anlaşılır.


c) Fasıl

Fasıl, oyunun kendisidir.Bu bölümde Hacivat ve Karagöz’den başka olay
kişileri de bu bölümde görülür,oyuna katılırlar.17.yy. dan itibaren
fasıl konuları belirli bir olaylar dizisine uymaya başlamıştır.Fasıl
isimlerinden birkaçını sayalım : Ağalık,Bahçe sefası,Eczane,Sahte
esirci,Hamam, Ferhat ile Şirin,Kanlı kavak,Kanlı Nigar,Kütahya,Leyla
ile Mecnun,Sünnet, Şairler,Yangın,Yazıcı


d) Bitiş

Karagöz oyunun bittiğini haber verir,kusurlar için özür diler, gelecek
oyun duyurulur.Karagözle Hacivat oyun sırasında kılık değiştirmişlerse
eski kılıklarında dönerler sahneye.Aralarında kısa bir söyleşme geçer
bu söyleşme sırasında oyundan çıkarılacak ders de belirtilir.Daha sonra
oyunda yapılan hatalardan dolayı özür dilenerek oyun bitirilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vedat_54
UYE
Uye

UYEUye
avatar


Erkek
Mesaj Sayısı : 49
Points : 0

Reputation : 0
Kayıt tarihi : 28/05/08

Geleneksel Türk Tiyatrosu Empty
MesajKonu: Geri: Geleneksel Türk Tiyatrosu   Geleneksel Türk Tiyatrosu EmptyÇarş. Mayıs 28 2008, 19:09


KARAGÖZ’ÜN TEKNİĞİ



Karagöz görüntüleri kalın deriden , çoğu kez deve derisinden
yapılır.Kullanılacak deride aranan özellikler saydamlaştırmaya yatkın
ve ısıya dayanıklı olmasıdır.deri bir dizi işlem sonucunda işlendikten
sonra üzerine kalıp konularak çizilir ve bu çizilen yerlerden sivri
uçlu bıçakla kesilir.Gerekli yerlerinde ters tarafından delikler
açılır; ve çini mürekkebi ile renklendirilir.Oynak eklemeli parçalar
birbirine kiriş ,kursak,tel ile bağlanır.
Perdenin boyutları 2m ye 2.5 m iken 1.10 a 0.80 olmuştur.Perdenin
tabanında ve arkasında perdenin çevresine iplerle tutturulmuş peş
tahtası denilen bir raf bulunur.Buraya perdeyi aydınlatan meşale
konulur. Peş tahtası üzerinde sıra sıra delikler bulunur. Bu deliklere
gerekince hayal ağacı denilen çatal sopalar sokulur. Bu daha çok,
perdede iki veya daha fazla görüntü bulunduğu zaman kımıltısız duran
görüntülere destek olması içindir. Bu görüntülerin ayakları perdenin
çerçevesinin tabanına değer. Sopası da hayal ağacının hayal ağacının
çatalı içine yerleştirilir. Görüntüleri hareket ettirmeye el peşrevi
adı verilir. Değnekler 60 cm. boyunda gürgenden olurdu.


Karagöz,yatay çubukla oynatıldığından görüntüler tek yönlü hareket
ederdi.Karagöz tek sanatçının gösterisidir. “Hayali” yada “Hayalbaz”
denilen ustadan başka bir de çırak vardır.Çırak, perdeyi
hazırlar,oynanacak faslın görüntülerini seçip sıraya koyardı.Aynı
zamanda ustanın yanında sanat öğrenmeye çalışırdı.


ORTAOYUNU



Ortaoyunu nasıl çıktı ?

Türklerin Karagöz kukla gibi cansız; meddah gibi tek anlatıcılı sözlü
oyunlarının yanında canlı oyuncularla oynanan en belli başlı geleneksel
tiyatrosu olan ortaoyunu üzerine pek çok inceleme yapıldığı halde bu
tiyatro türü üzerine karanlık kalmış, çözülmemiş pek çok nokta buluruz.
Ortaoyunu üzerine incelemeler yapanlar çağlar boyunca rastlanan canlı
oyuncularla yapılan sözlü temsillerden çok, “ortaoyunu” terimine ilk
rastladıkları tarihi temel alıyor, 19. yüzyılın ortalarına doğru
getiriyorlar.


Ortaoyunu diye bildiğimiz oyunun son biçimini alıp ‘’Ortaoyunu’’ diye
adlandırılışını ele alabiliriz.Bu aşamanın başlangıcını kanıt
göstermeden açıklayanlar olmuştur.Bunlardan birine göre; Kanuni Sultan
Süleyman çağında (1520-1566) Süleymaniye’de bulunan deliler evindeki
delileri oyalamak için yapılan oyunlardan çıkmıştır; fakat bunu
gösteren bir kanıt yoktur.Başka bir varsayım da Ortaoyununun
başlangıcını 3.Mustafa (1754-1774) çağına dayandırır.


Her nekadar Ortaoyununun şu anki isimiyle anılması 19.Yy.ı bulmuş olsa
da birçok kaynaktan, daha önceki tarihlerde saray içinde benzer kol
oyunlarının gösterildiğini öğreniyoruz.Yine aynı kaynaklar, oyunlar
sırasında Türk, Ermeni, Frenk, Yahudi gibi taklitlerden
yararlanıldığını;Curcuna ile başladığını, Kolbaşı, Kavuklu, Pişekar
gibi baş oyuncuları olduğunu, bunlar arasında güldürücü söylemler
geçtiğini ,bu oyunlarda şakşak kullanıldığını bize anlatırlar.


“ORTAOYUNU”NUN BÖLÜMLERİ


Oyunun iki önemli kişisi vardır: Pişekar ve Kavuklu. Oyun tümüyle bu
iki kişinin etrafında gelişir.Ahmet Rasim’ in tanımına göre Pişekar,
oyunu idare eden karakterdir. Pişekar, akıllı , işgüzar, rehber, iyiyi
kötüyü ayırt edebilen,tecrübeli,yaşlı bir tiptir.Oyun, bu kişinin
göstereceği tarza tabidir.Kavuklu ise oyunun komik unsurudur.Tüm
entrika ve sürprizler Kavuklu’nun başı altından
çıkar.Cehaleti,inatçılığı ve bunlara karşın güleryüzü ile Pişekar’ı
oyun sonuna kadar uğraştırır.daha sonra oyuna uygun bir tekerleme
yaratarak oyunu bitirir.Kavuklu’nun en büyük yeteneği tekerleme
yaratmaktır.Oyunda dört bölüm vardır: Öndeyiş,söyleşme,fasıl, bitiriş…


a) ÖNDEYİŞ


Zurna, Pişekar havası çalar.Pişekar meydana gelir, iki eliyle dört
tarafı selamladıktan sonra zurnacıyla Selamı ve oyunun içeriğini içeren
bir konuşma yaptıktan sonra kavuklu havası eşliğinde Kavuklu
gelir.Kavuklu oyuna girdiği zaman kavuklu ile Kavuklu arkası arasında
yanlış anlaşılmalar üzerine dönen komik, kısa bir söyleşme olur.Bu
söyleşme sırasında bir yandan da yürürler.Çoğu kez Kavuklu ve arkası
söyleşme sırasında Pişekar’ı fark etmez, bira anda fark ettiklerinde
ise korkudan yere ,birbirlerinin üstlerine düşerler.Bunlardan sonra
oyunun ikinci bölümü,Pişekar ve Kavuklu arasındaki söyleşme gelir.


b) SÖYLEŞME


Bu bölüm en ustalık isteyen bölümdür.Kavuklu ile Pişekar arasında geçen
bir çene yarışıdır.Söyleşme bölümü iki bölümden oluşur: Önce söyleşen
kişilerin birbiri ile tanıdık çıkması , birbirlerinin sözlerini yanlış
anlaması gibi güldürücü söyleşme ki buna “Azbar” denir; Sonra da
“Tekerleme” denilen söyleşme bölümü.
Tekerlemelerde Kavuklu , Pişekar’a başından geçmiş gibi olmayacak bir
olayı anlatır.Pişekar da bunu gerçekmiş gibi dinler.Sonunda da bunun
düş olduğu anlaşılır.Belli başlı tekerlemeler: Bedesten, Beygir
kuyruğu, Çeşmeye düşmek, Helva,Hırsız,Teyyare ile uçmak, Kahve kutusu,
Kavun, Kayık, Dilenci vapuru,esrar,Nargile,Ördek,Pazar yeri,Zengin
olmak …
“Teyyare ile uçmak” tekerlemesinde; Kavuklu’nun teyzesinin oğlu uçman
olmuştur.Kavuklu da uçağın içine girer .Uçakta çişi gelir,uçak insin
diye tabancaya sarılır, tabanca patlar, karşısındaki adam yere
yıkılır,oysa kavuklu rüyasında altına etmiştir.
“Hamam” tekerlemesinde ise Kavuklu hamama gider, içerde toplanan istim
çıkacak yer bulamadığı için hamamı uçurur; bir süre sonra kubbe
patlar;Kavuklu, Çekmece gölüne düşer.Oysa içmiş, sızmış ve çamaşır
teknesine düşmüştür.


c) FASIL


Tekerleme sona erip de bunun bir düş olduğu anlaşıldıktan sonra fasıl
adı veilen asıl bölüme geçilir.Çoğu kez Kavuklu iş aramaktadır ve
tekerleme sonunda Pişekar ona bir iş bulur.Kavuklu, “Pazarcı” oyununda
sergi açar; “Fotoğrafçı” da fotoğrafçı olur; “Gözlemeci” de gözlemeci
çırağı; “Büyücü” de büyücünün çömezi…Dükkan dekorunda gelişen olaylar
dizisine paralel olarak ikinci bir olaylar dizisi de Zennelerin Pişekar
aracılığı ile kiraladıkları evde evde ( yeni dünya ) gelişir.Böylece
çeşitli taklitler kimi kez zennelerle işi olduğu için kimi kez de
dükkanda işi olduğu için gelir.Fasıl bunlarla gelişir.


d) BİTİŞ


Fasıldan sonra kısa bir bitiş bölümü gelir.Pişekar oyunu nasıl tanıtıp
sunmuşsa,oyunu bitirmek de gene Pişekar’a düşer. Seyircilerden özür
diler; Gelecek oyunun adını ve yerini duyurur.


“ORTAOYUNU”NDA OYUN DÜZENİ


Ortaoyunu yuvarlak çepeçevre seyirciyle kuşatılmış bir alanda
oynanır.Oyun yeri açıklıkta olduğu için buraya Merg-i temaşa (Temaşa
çayırı) denir.bu, çoğu kez yumurtamsı biçimde bir alandır.Tabanı
çayır,çimen olan bu alan yuvarlak yada dörtköşe de olabilir.meydanın
uzunluğu 22m ye 15 m’dir.Seyirciyle oyun alanı ipler ve kazıklarla
yapılmış parmaklıklarla ayrılır.
Ortaoyunu sözlüğünde meydan veya oyun yerine palanga denir.Burası
gösteri için kazıklarla çevrilerek ayrılmış alandır.Oyuncuların giyim
kuşamlarını koydukları sandığa da pusat denir.Çoğunlukla oyun yerinin
bitişiğindeki çadırda giyinilir. Oyun yerinde belli başlı iki parça
dekor bulunur.bunlardan biri Yeni dünya, diğeri dükkandır.Yeni dünya ve
dükkan, birbirine benzeyen 2-3-4 katlı kafes,paravandır.Aralarında boy
bakımından fark olduğu gibi görevleri de değişiktir.Her oyunda
Kavuklu’nun bir iş sahibi olması için bir ‘dükkan’ ; Zennelerin
mahallede bir ev almaları için bir ev ,yeni dünya gereklidir.Dükkan,
gözlemeci oyununda gözlemeci dükkanı, telgrafçı oyununda telgraf
çekilen yer olur.
Ortaoyununun en önemli araçlarından biri Pişekar’ın elinde tuttuğu iki
dilimli şakşaktır.Bunun baş görevi, Pişekar’ın, oyunun başı olduğunu
belirten bir işaret olarak kullanmasıdır,ayrıca bununla yardağına
vurur.Pişekar, oyunun sahneye koyucusu,yöneticisi olduğu için şakşakın
oyunu yönetmek,yürüyüşleri yöneltmek,oyunculara işlerini bildirmek gibi
bir görevi vardır.


Dekor kullanımına pek az yer verilmiştir;Ancak oyunun konusuyla ilgili
eşyalar oyunda yer almıştır. Berber oyununda , bir berber aynası,berber
koltuğu,bir berber leğeni kullanılmıştır.Aynı şekilde gözlemci oyununda
gözlemci merdanesi, yazıcı oyununda yazı takımı gibi eşyalar
kullanılmıştır.Ortaoyununun sahne düzeni bir yandan
metinsiz,doğmaca,doğaçlama oynayışın bir yandan da yuvarlak sahne
kurallarının gereklerine uygundur.Bu yönüyle oyunlar ‘açık biçim’
denilen, seyircinin tepkisine,oyun yeriyle seyirci arasındaki
elektriğin yönelişine göre biçimlenebilen bir oyundur.Oyun yeri
yuvarlak olduğu için oyuncular sıksık yer değiştirerek seyircilerin
tümünün kendilerini görmesini sağlar.
Ortaoyunu söze dayanmakla beraber, söz yanında tavır hareketlere de
büyük ölçüde yer verilir.Ortaoyunu gösterimci tiyatroya en iyi
örnektir.Herşeyden önce orta yerde oynanır; Seyirci oyun alanını
çepeçevre kuşatmıştır.Oyuncu,seyirci,temsil aynı iklim içindedir, aynı
havayı solur,aynı ısıyı duyar.Pişekar, oyunun başında ve sonunda
seyirciye doğrudan seslenir, oyunu tanıtır,kusurları için özür
diler,gelecek oyunun zamanını ve yerini duyurur.
Temsil, yalanlarla ışıkla yalanı örtmeye çalışmaz.Oyunun bir kurmaca
olduğu oyun sırasında oynayanlarca yadsınmaz.İki kişi oyun sırasında
söyleşirken,üçüncü bir kişi onlar duymadan seyirciyle konuşup
takılmalarda bulunur.Gerçekten yapılabilecek hareketler bile gerçeğe
uymadan yapılır: Birine para verilecekken gerçek para kullanılabilecek
yerde yalnızca para sayma hareketiyle yetinilir.Kapı açılıp kapanırken
kapı sesiyle ilgisi olmayan bir çıngır mıngır sesi çıkartılır. Oyun
kurallarının bilebile çiğnenmesi aynı zamanda bir güldürme öğesidir de.
Şimdi buna bir örnek verelim:


KAVUKLU - (zenneler için) Deli midirler diye sordum.

PİŞEKAR - Ne demek neden deli olsunlar?

KAVUKLU - Bunlara bezsiz paravanı ev diye sen mi kiraladın?

PİŞEKAR -Elbette sen gözünün çapağını sil de öyle bak. Devekuşu gibi canım eve paravan diyorsun.

KAVUKLU - Ulan dürbünle baksam zırva tevil götürmez!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vedat_54
UYE
Uye

UYEUye
avatar


Erkek
Mesaj Sayısı : 49
Points : 0

Reputation : 0
Kayıt tarihi : 28/05/08

Geleneksel Türk Tiyatrosu Empty
MesajKonu: Geri: Geleneksel Türk Tiyatrosu   Geleneksel Türk Tiyatrosu EmptyÇarş. Mayıs 28 2008, 19:10

OYUN YERLERİ VE OYUNCULAR


Ortaoyuncular, İstanbul’da kapalı yerlerde,hanlarda ve İstanbul’un
gezinti yerlerinde temsiller verirlerdi.Ayrıca İstanbul dışındaki
kentlerde ve Adalar’da da oynarlardı.
Ortaoyunu sanatçılarına gelince, aralarında çırak-usta ilişkisi
gözetilmekteydi. Ustalar öğrencilerini denetlerlerdi.Oyunda utanmasız
sözler söylemek yasaktı.Ortaoyunu sanatçılarının hepsinin oyunculuk
dışında başka işleri de vardı.Daha çok yaz mevsiminde açık havada
oynarlar, bunun dışında başka işlerle uğraşırlardı.


KÖY SEYİRLİK OYUNU


Diğer seyirlik oyunlarımız gibi köy seyirlik oyunlarımız da hak
ettikleri önemi görememişler yavaş yavaş kaybolmaya yüz
tutmuşlardır.Köy seyirlik oyunlarımızı çeşitli açılardan ele alarak
inceleyelim.


- Oyunculuk açısından

Köy seyirlik oyunlarımızın oyuncuları profesyonel eğitim görmüş
oyunculardan değil,istekli,yetenekli kişilerden çıkmaktadır. Oyuncular,
seyirciler gibi aynı bolluğu, aynı kıtlığı, aynı ortak mekanları
paylaşan kişilerdir.Eğlenceyi amaçlayan köy seyirlik oyunlarımızda
oyuncu, türünün özelliklerinden kaynaklanan zorunlu kalıplar içine
sıkışmadan seyircinin eğlenmesini sağlar.Kişisel yetenek ön
plandadır.Büyüsel kökenli oyunlarda törelerle belirlenmiş kalıpların
dışına çıkılmasına hiçbir şekilde izin vermeyen seyirci,eğlendirmeyi
amaçlayan oyunlarda uygulanan esnek oyun düzeninden hoşnuttur.
Erkekler aralarında oynana oyunlarda kadın rollerini,kadınlarsa erkek rollerini taklit etmekteydi.


- Sahne etmenleri açısından

Belirli bir dekor anlayışı bulunmazdı.Kimi zaman hiç dekora gerek
duyulmadığı gibi ; oyunu oynandığı yerin oyunun doğal dekorunu
oluşturduğu da olurdu.
Dekorun önem yitirmesiyle beraber kostüm önem kazanmıştır.Gerçekçi
parçalardan oluşan kostümler göstermeci amaçla kullanılmıştır.Örneğin,
kadın kılığına girmek için avlar ve entari giyen oyuncunun sakal tıraşı
olmadığı , böylece bir tür yabancılaşmaya gittiği anlaşılmıştır.
Aksesuarda ise üç tür aksesuar kullanılırdı: Yalancı, gerçek ve
canlı…Gerçek aksesuar olarak, oyun sırasında gerçek tabanca
kullanıldığı görülmüştür.Bunun yerin herhangi bir sopanın kullanılması
ise yalancı aksesuar oluyor.Oyuncuların, masa,sandalye, kütük gibi
aksesuarlar yerine kullanılması da canlı aksesuarı doğuruyordu.Efektler
oyun sırasında oyuncu tarafından canlı olarak çıkarılıyordu.


- Oyun yeri açısından

İster iç ister dış mekanlarda oynansın,seyircinin bir daire biçiminde
çevrelediği oyun yerinde oyunlar sergilenirdi. Dört yandan seyir
olanağı sağlandığından dekora pek başvurulmazdı.
- Yönetmenlik açısından

Bir çok uygulamada “yöneticilik” görevini gelenek ve göreneklerin
yaptığını görüyoruz. Oyuncular dedelerinden ve babalarından gördükleri
biçimde,mümkün oldukça otantik ölçülere bağlı kalarak
oynarlardı.Gelenek ve göreneklerin toplum koşullarına uymamaya
başladığı noktada ise “yöneticilik” görevini bir oyuncunun öne çıkarak
aldığını görüyoruz. Bu oyuncunun, boşlukları doldurmaya, seyircinin
izleyip kabul edebileceği sözcükleri önceden saptamaya,rol dağıtımı
yapmaya,hatta bir tür yorumlamaya varabilecek bir uygulamaya gittiği
görülmüştür. Bu yönetici kişi ”delikanlı başı, cıdıroğlu, köse,
meydancı, oyuncubaşı” gibi adlar alırdı.
- Seyirci açısından

Oyunlarda oldukça esnek bir seyir anlayışı gözetilirdi.Dileyen dilediği
zaman oyunu izlemeye gelebildiği gibi,istediği zaman oyundan
çıkabilirdi de. Bu oyunlarda seyirci edilgen değil etken bir
durumdadır.Konular önceden bilindiği halde bu durum oyuncu ile seyirci
asında bir kopukluk meydana getirmez.Seyircilerin zaman zaman
oyuncularla diyaloga hatta tartışmaya girdiği görülmüştür.Gerektiğinde
seyirciler dekor yada aksesuar olarak kullanılabilmektedir.

kaynak : tiyatro.net
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
SeNoL
ADMIN
My Heart Will Go on

ADMINMy Heart Will Go on
SeNoL


Erkek
Başak
Mesaj Sayısı : 1773
Nerden : CH
Meslek : Fitness
Lakap : DeLiK@p
Geleneksel Türk Tiyatrosu Isvicr10
Ruh Hali : Geleneksel Türk Tiyatrosu Bilgin10
Points : 2919

Reputation : 10
Kayıt tarihi : 29/03/08

Geleneksel Türk Tiyatrosu Empty
MesajKonu: Geri: Geleneksel Türk Tiyatrosu   Geleneksel Türk Tiyatrosu EmptyÇarş. Mayıs 28 2008, 19:14

Geleneksel Türk Tiyatrosu Hmm11
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://tatliaskim.yetkinforum.com
Yigit
Co-ADMIN
AdMin

Co-ADMINAdMin
Yigit


Erkek
Mesaj Sayısı : 107
Geleneksel Türk Tiyatrosu U21010
Ruh Hali : Geleneksel Türk Tiyatrosu Neseli10
Points : 44

Reputation : 2
Kayıt tarihi : 24/04/08

Geleneksel Türk Tiyatrosu Empty
MesajKonu: Geri: Geleneksel Türk Tiyatrosu   Geleneksel Türk Tiyatrosu EmptyÇarş. Mayıs 28 2008, 19:19

Emeğine sağlık kardesim paylaşım için teşekkurler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Geleneksel Türk Tiyatrosu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Tatliaskim :: ♥♥ KÜLTÜR & SANAT ♥♥ :: Edebiyat & Felsefe-
Buraya geçin: